Alışık Olmadığımız Bir Bağ Yazısı

Uçağım önce Mardin’e indi. Midin’e Nusaybin yolundan arabayla gittim. Şırnak’a daha gelmeden, İdil’den önce sınırda bir köy olduğunu biliyordum.
Öğündük, köyün Türkçe adı. Midin Süryanicesi. 1928’den sonra Öğündük adını almış.
Köyün Google Earth konumu Koord: 37° 20’ 21’’ D, 41° 44’ 47’’ K

Uydu fotoğrafından bile sessiz karanlığı hissedilen Cehennem Deresi. Aynı zamanda derin bir kanyon. Çağlayanından çağıldayıp küçük bir çaya dönüşen su kanyondan akıyor. İklimin etkisi sanki bu Midin’de. Dağlarla çevrili coğrafya köyü doğal olarak koruyor ama ona rağmen köydeki karakolun hep köyde kalmasını istiyor insanlar. Güvenlik için. Huzur ve korunmak için. Çünkü köy Suriye sınırına 20 km.

Drenajı yüksek, bereketli toprak kırmızı, yer yer siyah, sert kireç taşlarıyla dolu. Torosların coğrafyaları birleştirici oluşumları buralara uzanıp bereket saçıyor. Topraktaki kireç öyle güçlü ki. Kireç taşları aslında tortul ve deniz dibini yansıtan taşlar. Buralarda olmalarının nedeni Toros Dağlarının milyonlarca yıl önceki oluşum süreci. Günümüzden en az 65 milyon yıl önce, 3. Jeolojik zamandaki yer ve kıta hareketlerinin şimdiki Akdeniz’in de bulunduğu bölgede yer alan Tetis Okyanusu’nun dibinde biriken tortul taşlarına olan basınç ve baskısıyla. Toros Dağları’nın yükselmesi denizin dibi ile dağları birbirine bağlayan izleri bize gösteriyor.

İklim kuru bu coğrafyada. Sadece kış ve ilkbaharda yağmur alıyor. Yazlar kurak. Şırnak ilinin yıllık ortalama sıcaklığı 15.6°C. Yaz aylarında sıcaklık

ortalaması 40°C derecenin üzerine çıkıyor.3 Ortalama yağış miktarı 768.3 mm. Şehir 1.400 m rakımlara kadar yükseltilerde yerleşim içerse de İdil ve Midin köyü rakımı 800-950m’lerde.

 

Midin bir Süryani köyü.. Hane toplamı, kışın 200, yazın 1000 kişi civarında. Köy nüfusunun büyük bir kısmı yurtdışında. Yazları birkaç aylığına geliyorlar köylerine. Köyde insanlar kendi aralarında Aramice konuşuyorlar. Ne kadar eski bir ana dil. Çocuklar her yerde çocuk, kapılara adlarını yazmışlar. İsimler farklı olsa da ruhlar, insanca duygular aynı. Onlar çocukluklarıyla, biz çocukluğumuzla…

Köyün çevresi ekili/dikili araziler, bağlarla çevrili. Dikili arazilerin çoğunun çevresinde kireç taşlarından duvarlar örülmüş. Bağcılık dışında buğday ve arpa ekimi yapıyor Midinliler.

Su kuleleri Midin için çok önemli. Kuraklığı bilen, geçmişten günümüze susuzluğu yaşayan yörelerdeki insanların ortak çözümü, su kuleleri Midin’de var.

Köyün yakınlarındaki ‘ormanlık’ araziler bölgeye has meşe ağaçlarıyla dolu. Meşe güçlü, ömürlük, kuraklığa dayanıklı bir ağaç olduğundan Midin’i de içine alan geniş bir bölge için önemli bir ağaç. Türkiye’nin her bölgesinde çok çeşidi var. Meşelerin coğrafya üzerinde dağılımını, cinslerini merak ettim. Bu bölgedekiler hangi türden? Türkiye Meşeleri Teşhis Kılavuzu’nda Prof. Dr. Faik Yaltırık batıyla doğunun bu ağaçlarla nasıl birbirine bağlı olduğunu göstermiş. Quercus infectoria subsp boissieri güneybatıdan güneydoğuya, Ege’den başlayıp Toroslar üzerinden Midin’e, Şırnak’a, Hakkari’ye uzanan yemyeşil bir kuşak oluşturup ağaçtan bir bağ kurmuş. Toprakları, coğrafyaları insanları birbirine yemyeşil bağlamış meşeler. Akdeniz’in ağaçlara yansıması menengiçler, bademler ve incirler de bize bu coğrafyayla bağımızın aslında ne kadar içten içe kuvvetli olduğunu hissettiriyor.

Büyük ve küçükbaş hayvanları var Midinlilerin. Köy, kendini oldukça çalışkan bir köy olarak tanımlıyor. Çok güzel taş binalar var. Evlerin çevreleri, bahçeleri temiz ve oldukça bakımlı.

Müşterekler

Midin köyünün ortasında bir kilise var. Hemen yanında da köyün ortak kullanımında olan bir misafirhane. Burada isteyen ya da ihtiyacı olan herkes, kendi ailesiyle ilgili töreni, kutlamayı, anmayı yapabiliyor. Bu nedenle sosyal ilişkileri geliştiren önemli bir konut burası. Gerektiğinde, üst katındaki misafirhanede köye gelen konuklar konaklayabiliyor. Ağırlanıyor. Yıllar içinde, zorlu koşullar yüzünden buradaki halk göç etmek zorunda kalmış.
Çoğunlukla da Avrupa ülkelerine. Ortak kullanımdaki bu bina, çeşitli nedenlerle köyden göçmek, hatta yurt dışında bir hayat kurmak zorunda kalanların katkılarıyla yapılmış.

Mardin’den yola çıkıp köye ulaşmamız yaklaşık bir buçuk saat sürdü. Aracımızı temiz, sakin ve yağmurun kokusuyla berraklaşmış bir havada kullanırken heyecanla karışık garip burukluk vardı bende. Bu, daha önce hiç görmediğim yurt köşesinden nasıl bir beklentim vardı, açıkçası çok emin değildim. Ancak yolculuğumuzun ortasında bir yerlerde, yükselen rakımla birlikte, kayalık arazi içinde fıstık ve meşe ormanı ile başlayan değişimin bize bu coğrafyanın hep Ana-dolu olduğunu hissettirmesiyle değişti.

Köye gidiş yolunun başında örülmüş taşlar içinde eski bir bağ ile karşılaşmamız bize ilk işaretini verdi. Durduk. Az önce yağmış yağmurun kokusunu içime çekerken heyecanla karışık bir burukluk hissediyordum. Orada bir köy vardı. O köy bizim köyümüzdü. Ama neden buralara daha önce gelmemiştik? Neden buraları bilmiyorduk? Bu, batıdan gelme halinin üzerimdeki garip hissi… ama işte, insanın hafızası… Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi “Bu daima böyledir. Hadiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlilerini affettiren daima öbür hadiselerdir.”

Buraya kadar yazdıklarım aslında bir bağa giderken kafamın içinde kurduklarıma dair. Onları anlatmadan bağ ile kurduğum ilişkiyi tam tanımlayamayacağımı hissediyorum artık. Bağ bölgeleri ya da herhangi bir bağa sadece üzüm yetiştirilen bir alan olarak bakmak, bütünde çok eksik kalan bir mesaj veriyor.

Neden gitmiştim oralara?

Sabiha ile 2022’de ‘Kök, Köken, Toprak Sempozyumu’ için çalışıyorduk. Midin’i duymuştuk. Gitmek ve oradaki üretici ile tanışmak, onu davet etmek istiyorduk.

Gizem ise üzüme, en çok da kaybolan çeşitlerine gönül vermiş bir diğer yoldaşımızdı. Öğrenme yolculuğunun henüz başındaydı ve heyecanlı denemeler yapma yolunda ilerliyordu, Midin ile daha önce bağlantıya geçmişti.

Midinli bir şarap üreticisi Markus (Markus Ürek), abisi ve aileden daha genç üyelerle 8 Mayıs 2022, Pazar günü öğleden sonra buluştuk.

Markus’a sabırsızca bağlara gitmek istediğimizi söylediğimizde 4 saatlik yağmurun ardından herkesten kolay kolay duymayacağımız bir şey söyledi. “Gideriz, ama toprak yumuşak, içine batabiliriz. Eğer bir traktörün romörkünde yavaş yavaş gidelim derseniz, gidelim, dedi. Biz de “Tamam, gidelim.” dedik elbette.

Markus’un yeğeninin kullandığı traktörün römorkuna binip çıkıyoruz yola. Islanmış kırmızı toprağın üzerinde sallana sallana giderken yol boyunca kırlangıçlar bahar ve yağmur mutluluğuyla bize eşlik ediyor. Başaklar boylanmış, pırıl pırıl yeşil uçları güneşi yansıtan prizmaların binlercesi arasında pırıldıyor.

Sonunda ulaşıyoruz bağlara. Muhteşem bir coğrafyanın içinde, önümüzde yemyeşil serili bağlar. Hava, koku, ışık. Koyu kırmızı toprağın görünmeye başladığı yerlerde sanki bizi bekleyen eski, utangaç asmalarla göz göze geliyoruz birden. İnanılmaz bir his! Mazrona, Bilbizeki, Karkuş, Öküzgözü, Boğazkere, Raşe Gurnik, Gavdoni. Hepsi eski asmalar. Çok şaşkınım. Bazısı 80, bazısı 100, bazısı 150-200 yaşında belki. Hiç görmediğimiz, hiç bilmediğimiz kadim üzümler. Aşılanmamış, bakir, duru özellikte bağlar. Binlerce yıldır yeşerip süregelmiş, hayatta kalabilmişler o coğrafyada.

Toprağa tutunup direnmişler tüm olumsuzluklara. Hafızası en güçlü olan bilge bağlar, nadide üzümler onlar. Kendisini koruyup saklamış hazine her biri.

Döndüğümde, bu üzümlerin herhangi bir akademik kaydının olup olmadığını araştırdım ve bölgedeki üzümlerin bir envanterinin çıkarıldığına dair bir makale ile karşılaştım. Sonrasında biraz daha literatür taradığımda bölgeye ait başka çeşitlerle de karşılaştım. Ne var ki; Tekirdağ Bağcılık Enstitüsü envanterinin Şırnak’taki yerel üzümler listesinde bu üzümlerin ancak 6 tanesini görebildim.

Markus, bağlardan başka şaraphanesini de gezdirdi. Midin’deki şaraphaneyi ailenin geçmişten gelen bağcılık mirasının devam etmesi ve aslında köyün bağ geleneğinin de korunması için bir tür ortak birlik olarak görüyor. Ayrıca, yaptığı işin de, bulunduğu coğrafyadaki çekiciliğinin de farkında. Öte yandan bu çekiciliğin her an bozulabilecek bir ‘sınır’ dengesi olduğunun da farkında. Nefeslerini orada tuttuklarını da hissediyorsunuz. Aslında bizim de oralara gidemememizin sebepleri bunlar değil miydi? Biz de aynı ülkede değil miyiz?

Yemyeşil asma öbeklerinin olduğu bol çamurlu bağlarda saatler geçiriyoruz. Nasıl bir heyecan bizdeki, tarifi mümkün değil. İnanılmaz bir şaşkınlık ve büyük, sarsıcı bir farkına varma aynı zamanda. Yine de öğrenmekteyiz ve iyi ki geldik. Gördük. Tanıdık.

Günün sonunda Midin’e döndüğümüzde çamurlarımızı temizledikten sonra bağın şişelerdeki yansımasını görüp mucizeyi anlamaya çalışıyoruz. Kayaya oyulmuş mahzenler eskiden koyunlarını barındırdıkları bir yer. Üzümlerin şişelerdeki yansıması da bağları ve asmaları gördüğümüzdeki his kadar bizi çarpıp sarsıyor. Şaşkınım, çünkü terroir’ın etkisini, gücünü ve farklılığını görebilmek müthiş bir zihin açılması yapıyor. Bölge ikliminin sertliği, öte yandan rakım, gece gündüz sıcaklık farkı. Kireç taşlı toprağın yansıttığı mineralli yapı ve çok daha önemlisi eski ve kendi kökünde10 asmaların binlerce yıllık unutulmayan dili. O kadar katman var ki. Gerçekten başka bir dilde, başka bir boyuttayız karşılıklı. Birbirimize zaman vermemiz gerek. Sakin sakin.

Bağcılık Ürek’lerin aile geleneği. Aile öğretisi. Ailenin tutkusu sürüyor. Markus’un yeğenleri de bağlarda çalışıyor artık. Köyün üretici geleneğinin devam etmesi için tüm hanelerin yetiştirdiği üzümleri almayı ve işler büyüdükçe de yeni nesillere iş olanağı yaratacak bir ortam oluşturmayı hedefliyorlar Yani bağlarına, topraklarına nesiller boyu derin bir sadakatla bağlı bir aile onlar. Bağlar göz alabildiğine çok. Zaten burası çok büyük bir bağ bölgesi. Bu yazıyı yazdığım günlerde Markus, köyde yetiştirilen bu nadir üzümleri başka bölgelerdeki meraklı üreticilere şarap yapmaları için göndermek üzere bağlantılar kurmuştu. Şimdilerde büyük üreticilerimizden biri bölgeden aldığı bu eski asmaların üzümleri üzerinde çalışıyor. Bu ilişkinin devam etmesi, bağların üzüm üreterek ekonomik değer sağlayabilmesi sürdürülebilirlik kavramının özeti.

Bölgede bağ alanlarına dair bazı gerçekliklerden de burada bahsetmekte yarar var. Türkiye’deki bağ alanlarının kullanımlarına baktığımızda, Güneydoğu Anadolu’nun ne kadar büyük bir bağ oranına sahip olduğunu hepimiz gözden kaçırıyoruz. Anadolu topraklarının cevherlerinden, gizli hazinelerinden biri burası. Kadim topraklar. Göbeklitepe’yi gezerken geçmişe bir ‘bağ’ hissediyoruz ya da Mardin’e gittiğimizde oradaki Süryani şarabı bizim için bu topraklara dair derin bir anlam ifade ediyor da gerçek anlamda buradaki ‘eski bağlarla’ bağımız yok gibi. Bu da biyoçeşitlilik anlamında bölgeye ne kadar değer verdiğimizle ilgili bir soru getiriyor aklıma. Bu elbette bütün Anadolu’nun sorunu aslında. Yine de bölgedeki bağ alanlarının çok hızlı bir şekilde farklı kullanım formlarına dönüştürülerek yok olmasında sınıra yakınlık, ekonomik, politik göç, politik kararlar, toplumsal kalkınma planlarında tarımsal alanların tamamıyla arka plana itilmeleri gibi konular var.

Türkiye dünyadaki 5. büyük bağ alanına sahip, ama kağıt üzerinde. Bu bölgenin bağ alanı ve üzüm kullanım oranları hepimizi şaşırtacak kadar yüksek. Ancak ne yazık ki; hazırlanmış ve yürürlüğe girmiş herhangi bir koruma planı ya da envanter çıkararak kaybolmakta olan asmaları yeniden yeşertip ekonomiye ve kültüre kazandırmaya dair bir çalışma göremiyoruz.

Bitirirken

Midin çok değerli. Çünkü Türkiye’deki 191 12 şarap üreticisinin en doğudakilerinden biri. Şırnak bölgesinde yapılan bir araştırmada 20 farklı yerel üzüm işaretlemesi yapmış akademisyenler13. Üzümleri ise sadece şıralık, sofralık ve kurutmalık diye sınıflandırmışlar. Midin, sınıflandırmasız -şıralık, sofralık ya da kuru üzümden şarap olmaz dememiş, merakla denemeye girişmiş- bakmış üzümlere.

Bağlar dışında koyduğum fotoğraflar, bölgeyi hissettiğim duygularım orada biriktirdiklerimdir. Bir bağa baktığınızda yalın bir şekilde bağı değerlendirmeniz öyle çok şeyi eksik bırakıyor ki… Şaraphane orada, sınıra üç kala, tüm vahşi yalnızlığın ortasında ve üstüne üstlük yılın yağış alma takviminde bağ olamayacak kadar kurak ve çok çok kuru sıcak olduğu bir yerde ürettiği üzümlerle o kadar değerli ki… Bu bölgedeki flora, ağaçlar, Akdeniz ikliminin bir kırılmasının yansıması ile hayatımızda…Meşe de bizi menengiçlere, Ege’ye bağlar buralardan… Uzak nedir?

Susuzluğun hayatımıza çok hızlı bir şekilde gireceğini hepimizin hissedip yine de çok üstünde durmak istemediğimiz günlerdeyken bu coğrafyadan
yaşamsal olarak tutunmaya dair öğreneceklerimiz var. Midin’in bulunduğu bölge, iklimin en zorlayıcı koşullarının yaşandığı yerlerden biri. Burası iklim değişimi için bize yol göstermez mi? Bu asırlık asmalar, gördükleri olumsuz iklim değişimlerine hâlâ direnirlerken içlerinde barındırdıkları inanç ve güçle geleceğe dair bize ‘hazır olun’ demezler mi? Bitirirken bölgenin tarihsel anlamdaki izinin bir kere daha altını çizmek istiyorum. “Tur Abdin’in Bağ Kültürü Tarihi”14 başlıklı makalesinde Mark Soileau binlerce yıldır devam eden Süryani şarap kültürü ve günümüz modern yaşamı arasında bağ kuran izleri topluyor. Hafıza, tarih, ve insanlar için kültürel anlamdaki değişimi görmek adına bölgenin zorluklarına rağmen bağı görmek mümkün. Midin’den sonra ertesi gün Mor Gabriel Manastırı’na gittik. Kapısı, bizi bağlar ve asmalarla karşıladı. İnsan görmek istediğini görür. Biz de gördük. Hem de çok.

Bu yazı Metro Gastro dergisinin 112. sayısında yayımlanmıştır.

1. Öğündük köyü, İdil (Haberli bucağı), Şırnak 1928: “Midde”, Nişanyan Yeradları Sözlüğü, 11.12.2023.
2. Toros Dağları oluşumu https://tr.wikipedia.org/wiki/Toros_Da%- C4%9Flar%C4%B1
3. https://www.mgm.gov.tr/veridegerlendirme/il-ve-ilceler-istatistik. aspx?k=H&m=SIRNAK, 11.12.2023
4. Prof.Dr. Faik Yaltırık, Türkiye’nin Meşeleri Teşhis Kılavuzu, Yenilik Basımevi, Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü Yayını, Istanbul, 1984.
5. Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, s.61, Dergah Yayınları, 2017, İstanbul.
6. Sabiha Apaydın Gönenli (1972, Ankara) Kök Köken Toprak Sempozyumu kurucusu.
7. Gizem Billur Duyar, Kerasus Şarapları kurucu ortağı.
8. Mehmet Settar Ünal, Hayri Sağlam, Hüseyin Kırkaya, “Şırnak İli İdil İlçesinde Yetiştirilen Mahalli Üzüm Çeşitlerinin Değerlendirilme Şekilleri” Journal of Bahri Dagdas Crop Research 8 (1), 2019, pp.158-162, ISSN: 2148-3205, www.arastirma.tarim.gov.tr/ bahridagdas, Araştırma Makalesi-Research Article
9. Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü, https://arastirma.tarimorman. gov.tr/bagcilik, 11.12.2023
10. Kendi köklü asmalar olarak da bilinen aşısız asmalar, anaç üzerine aşılanmamış asmalardır. Asmaları filoksera (asma biti) gibi zararlılardan ve hastalıklardan korumak için yapılan aşılama yüzyıllardır yaygın bir uygulama olsa da aşısız ve eski asmalar benzersiz karaktere ve bölgesel ifadeye sahipler. Aşılanmamış asmaların, asma ile kök sistemi arasında daha doğrudan bir bağlantıya sahip olduğu düşünülüyor. Bu şekilde kendi yetişme biçiminin saf bir ifadesini üzümlere ve dolayısıyla şaraplara dönüştürme potansiyelini taşıyor. Binlerce yıldır aynı toprakta ve iklim koşullarında bitkilerin
oluşturdukları hafızanın iklim değişimini konuştuğumuz bugünlerde oldukça önemli bir araştırma alanı olduğunu akademisyenler işaret ediyorlar.
11. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Bitkisel-Uretim-Istatistikleri- 2022-45504, 06.12.2023
12. TABD verileri. https://www.tarimorman.gov.tr/TADB/Menu/23/ Alkol-Ve-Alkollu-Ickiler-Daire-Baskanligi, 2023 yılı başı itibarıyla. 11.12.2023.
13. Mehmet Settar Ünal vd., 2019, www.arastirma.tarim.gov.tr/ bahridagdas, Araştırma Makalesi-Research Article.
14. Mark Soileau, “A Vinicultural History of Tur Abdin, Of Vine and Wines: A production and consumption of wine in Anatolian civilizations through the ages” Ancient Near Eastern Studies Supplement, No 51, Edited by Lucien-Thyss Şenocak, Peeters, 2017, pp.21-40.