Gözdem Gürbüzatik’le: Wines of Türkiye ile gelişen bağlar

Türkiye şarapçılığının uluslararası tanıtım ve ihracat kanallarını geliştirmek amacıyla kurulan Wines of Türkiye’nin ProWein standında ülke şarapçılığının yürüdüğü yolu konuşuyoruz.

Wines of Türkiye’nin temsilcisi ve küratörü Gözdem Gürbüzatik, 2008’de Şarap Üreticileri Derneği’nde Yönetim Kurulu Üyeliği görevinde olduğu vakitlerde Türkiye şaraplarının tanıtımını hedefleyen Wines of Türkiye kuruluyor. Bugünkü bağlantının ilk tohumları da oradan. Gözdem; içeceklerin gelişimi, gıda ve içecek etiği ve teorinin mevcut tüketim odaklı dünya dinamikleriyle nasıl ilişkili olduğu hakkında disiplinlerarası araştırmalara odaklanıyor.

Fernkolektif markasıyla, içecekler ve inovasyon stratejileri alanında bağımsız danışmanlık yapıyor. Gözdem’in içinde olduğu ve kendini tanımladığı alan coğrafya, bağlar, bitkiler ve dönüşüm formları olarak özetlenebilir. “Kolektif projelerde yer almak ve benzer yollar yürüdüğümü düşündüğüm projelere destek vermek istiyorum” diyen Gözdem’le Wines of Türkiye standında bağa, örülen ağlara ve şarapçılıkta yürüdüğümüz yola dair sohbet ediyoruz.

Wines of Türkiye’nin logosunda labirent gibi bir üzüm ve kullanılan görsellerde kaleydoskop etkisi var. Logoda taneleri bir ve birbirine çıkan yollardan oluşan bütün bir salkım var. Bu, “üzüm bağları üzerinden birbirimize bağlandığımız yer” olarak tanımlayabileceğimiz Türkiye’nin bağ rotalarını temsil ediyor. Kaleydoskop ise hareket hâlinde farklı renk ve desende şekiller ortaya çıkaran bir çiçek dürbünü. Bu da farklı kültürlerin eş zamanlı birarada olmasını anlatıyor sanki. Kadehler üzerinden, şişeler üzerinden farklı renk ve desenlerde birbirimize bağlılığımız… 

Romantik bir taraftan yaklaştım belki ama çok etkilendim görsellerden. Tasarımcı Yeşim Demir. Grafik Tasarımı okuduğu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak ders de veriyor. Wines of Türkiye’nin de görsel yolculuğu Yeşim Demir’den. Romantizmi bir kenara bırakıp ilk sorumu soruyorum. Wines of Türkiye nedir?

Bu tanımlamaların beni çok mutlu etti çünkü anlatmak istediğimiz tam da bu. Wines of Türkiye, Türkiye’deki şarap üretiminin dünyadaki şarap pazarıyla ticari olarak bağ kurmasını ve coğrafi işaretlemeyi hedefleyen bir çatı marka. Şarabı şişeleyerek ihraç etmek ve üzümü doğrudan ihraç etmek arasında değer olarak büyük fark var. Wines of Türkiye‘nin misyonu da bu değeri yaratmak için projeler oluşturmak. Bunu anlatmak için kurgumuz çok güçlü.

Dünyanın en büyük beşinci bağ alanına sahibiz, topraklarımızda 800’den fazla üzüm çeşidi var ve her köşe bağlarla bezeli. Bağlar bizi hep bağlamış birbirimize; geçmişten günümüze, oradan da dünyaya. Burası bir geçiş coğrafyası ve binlerce yıllık süreçte pek çok şey gibi üzümlerin de şarap ticaretinin de geçiş noktası olmuş. Bu anlamda sadece tarımsal değil; kültürel, arkeolojik ve antropolojik bir “bağı” da içeriyor.

Wines of Türkiye bu bağı anlatmayı ve ekolojik perspektifi de dahil ederek dünyaya bir keşif sunmayı hedefliyor. Bu keşif üzümün ötesinde bölgeler, bağ rotaları, ve insanlık tarihini kapsıyor. O nedenle logoda üzüm üzerinden rotaları labirent gibi keşfederek yola devam etmek ve birbirimize salkımdaki taneler gibi bağlı olmak anlatılıyor. Bu keşfin tıpkı kaleydoskopta bir sonraki şekli görmek için dürbünü çevirmek gibi merak uyandıran bir tarafı var. Tüm zorluklara rağmen hafifleyerek yola devam etme hissi veriyor. Bu çatı markaya yurtdışına ihracat yapmak isteyen ve ortak bir dilde birleşerek planlara katılmak isteyen üreticiler katılabiliyor. Onun dışında her üretici aynı zamanda kendi yolunda da yürümekle ilgili bağımsız işler de yapıyor.

Türkiye’de ürettiğimiz üzümün sadece %3’ü şarap yapımında kullanılıyor. Elimizdeki miktarın bir de görünmeyen yüzü var. Bazı üzümlerin önemli bir kısmının şarap hâllerini daha evvelden hiç bilmiyoruz. Bunu keşfin devamlılığı için bir potansiyel olarak görebilir miyiz? 

Tabii ki. Büyük bir potansiyelin üzerindeyiz ve pek çok üzümün şarap hâlini bilen jenerasyonla aramızda 100 yıl olduğu için yeniden öğrenme sürecindeyiz. Elimizde bol miktarda olan üzüm çeşitlerinin şarap potansiyellerini değerlendirmek için denemeye ve birlikte çalışmaya ihtiyaç var.

Örneğin Heritage Vines of Turkey (HVOT) aracılığı ile üreticiler kayıpların olduğu bölgelere davet ediliyor ve daha önce denemedikleri üzümleri hasat ederek şarap potansiyelini değerlendiriyorlar. Karasakız’ı sadece iki üretici üretirken kısa sürede altı üreticiye ulaştı. Geçen sene Patkara’yı sekiz üretici denedi. Bunlar mikro ölçek gibi görünse de bağ alanlarının değerlendirilme potansiyelini gösteriyor.

Böyle bir oluşumda yer alman Türkiye bağları ve şarapçılığına bağlılığını anlatıyor. Peki sen kendi misyonunu nasıl tanımlarsın? Bu bağlılık nereden geliyor? 

Ben “genelci” bir yaklaşımla bakıyorum. İçinde yaşadığımız bölgenin sosyolojik, coğrafi ve tarihsel dinamiklerine bakmadan şarapçılığımıza da bakamayacağımızı düşünüyorum. Buradaki açmazlardan çok açılım fırsatlarına bakmanın aktörler olarak bizlere hem kendimizi iyi hissettirecek hem de yol aldıracak bir dünya devrinde olduğumuzu düşünüyorum.

Örneğin HVOT, IWSC ve Şarap Dostları Derneği’nin yarışma projesi, Slow Wine Coalition, Kök Köken Toprak, bazı bölgelerdeki küçük üreticiler ve bağ rotaları, şarabın gastronomi ile bağını görüp kendi içine dahil eden paydaşlar, natürel şarap, şehir şarap kulüpleri, turizm yolları, yeni gelen jenerasyonun ilgisi, MICHELIN’in Türkiye’ye gelmesi… Parçalar birleştiğinde büyük bir resim var.

Daha kapsamlı bakarsak bölgelerdeki arkeologlar, yerel üzüm yetiştiricileri, “Tat Tanış” gibi üreticiler ile uluslararası şarap uzmanlarının, sektör içindeki satış noktaların, çalışanların, uzmanlaşma yolunda ilerleyenlerin bir araya geldiği etkinlikleri, eğitim alanlarını da dahil edersek komünite büyüyor. Bu komüniteyi bir ağ örmek adına birbirine bağlamak gerekiyor. Bu ağı güçlü örebilirsek yurtdışına da daha güçlü bir tavır ve görünüm inşa edebiliriz. Ben herkese dokunacak ve iyi hissettirecek bağı kurmak için çalışmak istiyorum. Böyle halka halka işin parçalarını görmek ve gidilecek yolu hissetmek bana güç veriyor. Türkiye şarapçılığında kendime edindiğim misyonum budur.

Wines of Türkiye’nin amacında “toprağın ve yerel üzümlerin potansiyelini ortaya çıkarmak” var. ProWein ve diğer şarap fuarları Türkiye şaraplarını anlatabileceğimiz bir araç hâline nasıl gelebilir?

İlk adım, ProWein’ın Türkiye’nin temsiline üreticilerden daha fazla katılım olmalı. Burada yeni girişimci olan üreticileri, şarap üretiminde kendine farklı düsturlar edinenleri, ölçeğe takılanları ya da hiç yurtdışına ihracatı düşünmemiş olanları bilgilendirmek ve ihracat potansiyelini görmelerini sağlayarak projeye dahil etmek kıymetli. Örneğin, Slow Wine fuarına bu yıl yedi üretici katıldı. ProWein’a da Wines of Türkiye standı dışında da katılan üç üretici vardı. Türkiye olarak daha çok görünürlüğe ihtiyacımız var.

Bu sene 30’a yakın üzümden şarabımız fuarda yer aldı. Bu çok ciddi bir rakam ve oldukça ilgi çekici. Konuşmamız gereken tarafı ise şarapların kalitesi ve karakterine yönelik gelen olumlu tepkiler. Burada şarabı Türkiye turizminin  kaldıracı olarak görüp bu yönde stratejik hamleler de bulunmak çok önemli. Turizm, gastronomi ve şarap ilişkisi ne yazık ki hep yarım kaldı ülkemizde. Ta ki MICHELIN, Gault&Millau gibi uluslararası listeler gelene kadar. Bu vesileyle ilk kez bir sommelier ödül aldı. Bunlar önemli ve ihracat açısından da yürümemiz gereken yola dair önemli ipuçları veriyor.

Bu yazı 23 Mart 2024 tarihinde Aposto’da Selin Osmanoğlu’nun yaptığı röportajdan alınmıştır.