In Konferans, Yansımalar, Diyaloglar26/05/20228 Dakika

Konferans: 3. Global Gastroekonomi zirvesi notları ve üzerinden daha derinleşmeler

Covid 19 sonrası ilk zirve

Notlarım programın bütününe dair olacak. Tek tek konuşmacıları ve ne anlattıklarının üzerinden geçmeyeceğim. Eminim Youtube’a yüklenecektir.

TURYID gastronomi sektörünün önemli bir STK’sı. Global Gastroekonomi Zirvesi’nin ikincisini 2019 yılında gerçekleştirdikten sonra, Covid-19 ile her şey gibi, bu konferans da ancak 11 Mayıs 2022 gerçekleştirmek mümkün olabildi. Yapılan alt yapı çalışması ve programın akışında düşünülenler ve tüm hazırlıklar için gerçekten teşekkür etmeli öncelikle.

Bu toplantının aslında sektörün bürokrasi/devlet ile bir araya geldiği önemli fırsatlardan biri olduğunu söylemek lazım. Önemli, çünkü Turizm Bakanı gelip doğrudan gastronomiyi ve gastronomi turizmine dair hedeflerini konu alan bir konuşma da yaptı açılışta. Sektörün güçlenmesi ve hizmet anlamında varlığını değerli kılarak arttırması çok önemli. Hizmet sektörünün genel sorunları dünyada da benzer şekillerde, yüksek çalışan değişimi var. Ayrıca, kalifiye, yani sektörde yetişmiş ve burada kendine kariyer yapmak isteyen, insan sayısı çok az. Öte yandan ciddi bir paradoks var ortada. Bu kadar kalifiye eleman tutma sıkıntısı yaşayan sektör bir yanda, üniversitelerde gastronomi bölümü ve mezunu patlaması var. TURYID yetkililerinin yaptıkları önemli şeylerden birisi, üniversitelerin gastronomi bölümü öğrencilerini davet etmek olmuş konferansa. Dinleyicilerin çok büyük bir kısmı öğrenciydi. Bu öğrenciler geleceklerini kurgularken bu konferans süresince neler düşündüler bilmiyorum ancak, algıları açık olanlar için tanışma ve fikir edinme fırsatlarıyla dolu bir toplantıydı demek mümkün.

Ben kendi sunum bölümümden önce Global Gastroekonomi Zirvesi’nin geleceğine dair birkaç not da buraya iliştiriyorum.

Global gastronomi zirvesinin gelecek toplantısı için:

Bu zirve çok değerli bir bir araya geliş. Burada amacımız sadece farkındalık olmamalı, ilerlemeye dair de hedefleri olmalı. Programın yapılışında da katılımcı konuşmaları mutlaka önden görülmeli ki ne tür etkileri olacağı hakkında fikir sahibi olunsun. Belki konuşmacılarla önden bir günlük ara çalışma konması mümkün olur. Burada hem konuşmacılar hem sektör, hem akademi, hem de bürokrasi bir araya gelebilir. Bürokratların ve akademisyenlerin de öğrenciler gibi katılabileceği çalışma grupları olması etkinin büyümesine yardım eder diye düşünüyorum. Herkesin kendi olduğu yerden değil müşterekler üzerinden bakabildiği konuşma alanlarını arttırmaya ihtiyacımız var. Bunun için zirvenin ikinci bir güne uzaması ve orada da faydalı olabilir. Bir de mutlaka ne yapmalı bölümü olmalı diye düşündüm, her konuşmanın. Bir sonraki yıla da o “ne yapmalı” kısmı değerlendirilmeli ve programın bütünü geliştirici olmalı. Sadece işaretlemek artık yeterli değil. Çünkü herkes işaretliyor, el kaldırıyor. Ayıklaması ve bilginin işlemesi zor kısmı. Bu kadar enerjiyi bir araya getirmişken daha fazlasını yapabiliriz.

 

Programda “DERİN BAKIŞ” Bölümü altında yaptığımız konuşma:

TARIM, TURİZM VE İHRACATIN KESİŞME NOKTASI: ŞARAP

THE CROSSING OF AGRICULTURE, TOURISM AND EXPORT: WINE

 

Toplantıda Mey Diageo Genel Müdürü Levent Kömür ile benim de 13 dakikalık bir konuşmamız vardı. Konuşmanın başlığı, TARIM, TURİZM VE İHRACATIN KESİŞME NOKTASI: ŞARAP THE CROSSING OF AGRICULTURE, TOURISM AND EXPORT: WINE

Sunumun genel çerçevesini aşağıya ekliyorum.

 

Konuşmanın amacı, ana fikir olarak, gastronomide katma değer konuşacak isek dünyanın her yerinde kabul görmüş gastronomi turizminin önemli bir parçası haline de gelmiş şarap konusunu üç ayrı kesişim noktasından ve teğet geçmeden odağa almaktı.

Sunumu APERO da odağına almış ve detaylı bir şekilde notlar paylaşmış. Çok sevindim, teşekkür ediyorum. Aposto! — 💸 Gastroekonomi zirvesi, OMM INN mutfağı

Dünyanın 5. Büyük bağ alanına sahibiz

Üzerinde yaşadığımız büyük Anadolu coğrafyasının dünyanın asmanın ilk kültürel anlamda yetiştirilmeye başlandığı ve şarap üretiminin yapıldığı topraklardayız. Asma ile bu toprakların bağı o kadar güçlü ki, şu anda, her şeye rağmen, dünyanın en büyük 5. Bağ alanına sahibiz (detaylı rapor için OIV-yani, üyesi de olduğumuz dünya bağ ve şarapçılık organizasyonu linkine bakabilirsiniz) . “Her şeye rağmen”in altını çizmek gerek. Çünkü 19.yy’ın sonundan bu yana yaşadığımız inişli çıkışlı dönemlerle gerek hafıza anlamında gerek fiziksel olarak yerel asmalar ve üzümler anlamında, ilişkimizin çok kısıtlı bir hale dönüştüğü bir süreç içindeyiz. Dünyanın en zengin üzüm çeşitliliğine sahip coğrafyalardan birindeyiz ve bu konuda yaptığımız tek şey üzümü kuru üzüm mü yaş üzüm mü olarak yapıp ihraç edelim meselesinde. Dünyada şarap üretimi toplam üzüm üretiminin %56’sı iken Türkiye’de %2–3 olunca, bu kadar katma değerli ve üstelik ülkeye marka anlamında da pek çok katkısı varken bunları tekrar tekrar söylemek gerekiyor. 2013’deki tanıtım yasakları nedeniyle alkollü içecekler konusunda konuşmalar kurumsal anlamda çok geriye gitmekte. Burada kurumsal hafıza da giderek zayıflıyor, birlikte hareket etmek de.

Yeni dönem, yeni hareket.

Tüm bunlara rağmen, gerçekten ilham aldığım işler var, bana güç veren ve yazmaya çizmeye konuşmaya, el vermeye iten. Son dönemlerde ziyaret ettiğim pek çok üretici, farklı farklı yerlerde, cesaret ve merak uyandıracak öykülerle şarap üretmeye koyulmaktalar.

Bu yıl başlayan ve bir manifesto ile Şubat 22 sonunda yapılan fuarla açılışı gerçekleşen Slow Wine’in bizde de pek çok üreticiye yansımaları olacak. Türkiye Delegeleri olarak sunum yaptığımız bu koalisyonun Türkiye’de daha aktif hala geleceğini düşünüyorum.

Umay OldVine Türkiye delegesi. Benim de dahil olduğum bir grup dünyadaki eski bağlar oluşumunu yakından takip ediyoruz.

Burada yeni bir dönem ve yeni bir hareket var. Aslında globalden gelen kraft hareketinin ve şaraptaki yerel dönüşümün de yansımaları bunlar. Bu üreticiler %2–3’e takılmadan, yerel olarak kendilerine bir “takıntı” edinerek şarap yapıyorlar. Yerel üzümlerle ve yerel üzümleri yetiştirenlerle bağ kuruyorlar. Yerel bağların ve asmaların devam etmesini destekliyorlar. Kendileri bağ alanı yaparak, mutlaka tel sistemli, cirlop gibi, mükemmel bağlar kurmayı değil, zaten var olanın devamını getirebilmek için, otların arasından açıp o güzelim asma kütüğünü ortaya çıkarmaya heves ediyorlar. Çok da farklı şaraplar yapıyorlar.

Göknur Gündoğan ve Murat Yankı şarabı konuşamadığımız tanıtım yasaklarında bağ rotalarını ve turizminin potansiyelini çıkardıkları kitapla belgelediler.

Bunları konuşmaya ve gün yüzüne çıkarmaya çalışanlara da buradan işaret etmeliyim. Sabiha, ki bizim sunumumuzu anons etmesi benim için çok kıymetliydi, Kök-Köken-Toprak Sempozyumu’nu 19 Haziran’da gerçekleştiriyor. Burada Anadolu’nun kadim üzümlerini konuşacağız. Ayrıca, Türkiye’de daha mikro düzeyde Slow Wine ve Old Vine gibi Avrupa’da tohumları atılan ve daha bireysel çabaları gün yüzüne çıkaran oluşumların da hareketleri başladı.

Yaban kolektif projesinde Umay Çeviker ve Levon Bağış Vinolus’la birlikte bu yıl Sungurlu beyazı üzümünden Pet-Nat yaptılar.

Ayrıca, turizmin potansiyelinin bir işaretlemesini bağ rotalarını kayıtlara geçirerek kitap haline getiren çalışmaları da eklemek gerekli. Herkes, yeni dönemin ruhu da gereği, bağımsız ya da çok küçük ölçekli bir araya gelmelerle yol alıyor. Bu yollar çok kıymetli. Çünkü etkisini birleşip konuşursak daha net görebileceğimiz ilerlemeleri getiriyor.

Şimdilik notlarım bu çerçevede. İşaretlenecek ve alt alta konulacak çok şey var. Ben yazmaya devam edeceğim. Hep beraber iz bırakmaya devam…